9 Tem 2010

İhanet?


Bir futbolcunun transfer olmasından daha doğal bir şey yoktur. Ancak futbolcu armasını öptüğü bir takımdan “ezeli ve ebedi rakibi”ne transfer olduğunda iş değişir. Hele hele söz konusu futbolcu takımının yıldızıysa ve taraftarıyla diğer futbolculardan daha yakın bir ilişki kurduysa…

Futbolun, daha doğrusu futbolcunun ihaneti birçoğu için ihanetlerin en büyüğüdür. Real Madrid-Barcelona, Atletico Madrid - Real Madrid, Internazionale-Milan-Juventus, Celtic-Rangers, Tottenham Hotspur-Arsenal, Everton-Liverpool, Leeds Unied - Manchester United, Newcastle United - Sunderland ve bizim üç büyüklerimiz arasındaki transferler genellikle büyük sarsıntılar yaratır.


Rakip taraftarlar birbirlerini “diğer takımı tutan vatandaşlar” yerine “düşman” olarak gördükleri için kahramanlarının düşman saflarına katılmalarını da sağduyu ve serinkanlılıkla karşılamaları beklenemez. Kimileri “düşman” kelimesini fanatizmin doruklarında bir ifade olarak algılasa da gerçek budur. Bir takımın lideri ezeli rakibe transfer olursa takımını satmış ve düşman saflarına katılmıştır!

Sorarım.. Fiorentina taraftarı Roberto Baggio'yu nasıl affetsin? Everton'u aldatıp kırmızıları giyen Nick Barmby'nin yarattığı hezeyan nasıl unutulsun? Peki ya sadece daha fazla para kazanabilmek için mavilere bürünen "Cashley Cole"'a ne demeli? Tottenham’ın yetiştirdiği en büyük savunma oyuncusu Sol Campbell’ın “ben Arsenal’e gidiyorum,” demesi nasıl sindirilsin? Fabio Cannavaro, Alessandro Nesta, Romario, Edgar Davids, Predrag Mijatovic, Peter Beardsley.. Saymakla bitmez bu transferler.. Bir de Luis Figo olayına tanık olduk ki kelimeler yetmez.. Yeşil sahaların görüp görebileceği en büyük protestolara maruz kaldı kendisi.. Sahaya atılan domuz kafaları mı istersiniz, tribünde dolanan şişme kadınlar mı..

Bu işin dayandığı mantık temelinin çok sağlam olmadığını kabul ediyorum. Nihayetinde kim olursa olsun, geçimini bu işten sağlayan bir “işçi”dir futbolcu. Ona daha iyi şartlar sunan, kendini daha iyi hissedeceği, daha üst seviyede oynayabileceği bir takıma transfer olmaktan daha doğal bir hakkı yoktur.

Yine de olmuyor arkadaşım. Madem formasını terlettiğin takımın ezeli rakibine transfer olabilecek kadar “profesyonel”sin bugün formayı öpmeyeceksin arkadaş. “Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum formayı giyiyorum,” demeyeceksin. “Ben profesyonel bir futbolcuyum, işimi yapmaya, formamın hakkını vermeye geldim,” diyip konuyu kapatacaksın.. “Once a blue, always a blue,” dersen bir gün kırmızı forma giydiğinde ne yapacaksın? “Profesyonelim,” demek kurtarmaz seni.. Taraftara şirin gözükmek için takındığın popülist tavırlar gün gelir hayatı zindan eder sana..

Gelelim bize..

Aslında bu blogda hiç girmeyecektim Türk futboluna ama yaram var.. Dayanamadım..

Bir Beşiktaşlı olarak Feyyaz Uçar’ın ve Alpay Özalan’ın sarı lacivertli forma ile sahalarda boy göstermiş olması beni derinden yaralamıştır. Ah Feyyaz ah.. “Başka takım mı yok arkadaşım!” “Efsaneyken neden yaptın bunu kendine?” “Neden aldattın bizi?” gibi sorular sonsuza dek cevapsız kalacak.. Cevaplayamayacaksın.. Cevap verecek bir şey yok çünkü..

Bir de transferinden sadece birkaç gün önce İnönü Stadyumu’nun kapalı tribünü önünde taraftarla birlikte yeni takımına oldukça renkli küfürler savuran TM adlı zat var. Siyah beyaz çubuklu formamızın gördüğü ihanetlerin en büyüğüdür.. Şimdi nerede? Larissa forması ile askerden kaçmaya çalışıyor. Ne oldu? Dünyaları mı kurtardın? Şimdi ne orada ne seviliyorsun ne de burada.. Kariyerin bitti.. Milli takımdan uzak kaldın.. Karakter zafiyetini cümle alemin gözüne soktun..

TM’nin yeni kulübünün ise bu renkli küfürler hala kulaklarda çınlarken resmi internet sitesine hiçbir şey yaşanmamış gibi “Futbolun Güneşi Kadıköy’de Doğuyor” manşetini atması ise ayrı bir mevzu..

İlginç adamlar bu futbolcular..
Sanırım dilleri beyinlerinden hızlı çalışıyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder