19 Tem 2010

Futbolun şövalyesi..

Meşhur sakızı ve nadir görülen neşeli gülümsemesiyle Sir Fergie..
1941 yılında doğan bir adam. İskoçya'nın birçok takımında forma giymiş bir golcü. Teknik direktör olarak gittiği her takımı bir üst seviyeye taşımayı başaran bir teknik direktör. Bir üstat.. Bir kurt.. Dahası, bir şövalye..

Oyunculuk kariyerine İskoçya'da başlayan, kariyerini Rangers forması ile taçlandıran Ferguson, yeşil zeminde arkadaşlarını sırtlayan içinde otoriter bir lider olarak tanındı. İskoçya'da transfer rekorunu kırmasından sadece birkaç sene sonra, 33 yaşında emekli oldu ve takım elbise giydi.

Başına geçtiği ilk takım olan East Stirlingshire'da elinden geleni yaptı. Takım tekrar kazanmaya başlayıp rotasını yukarıya çevirdiğinde St. Mirren'e transfer oldu. St. Mirren'i bir üst lige çıkardı ve hemen ardından Aberdeen'e geçti.

St. Mirren'den Aberdeen'e yaptığı geçiş tartışmalı oldu. Teorik olarak kovulmuştu. St. Mirren başkanı Ferguson'u takımlarını satmakla ve el altından Aberdeen ile anlaşmakla suçlayıp görevine son vermişti. (Ki, Fergie'nin kariyeri boyunca kovulduğu tek takım St. Mirren’dir.)

Aberdeen'deki ilk sezonunda Celtic ve Rangers'ı geçerek lig şampiyonu oldu. Ertesi sene lig kupasını aldı. Kulübün başındaki 3. senesinde ise Kupa Galipleri Kupası'nı (finalde Real Madrid'i 2-1 yenerek) İskoçya'ya getirdi. (Aynı sezon lig şampiyonu ve lig kupasının sahibi de Aberdeen oldu.)

Aberdeen'i baştan yaratan Ferguson için sıraya giren takımlar arasında Manchester United da vardı. 1986 yılında, takım küme düşme potasındayken teklif götürdükleri Ferguson teklifi kabul etti ve "The Cliff" e ilk adımını attı.

Sonrası zaten belli.. Önce "United" bir Mancehster United, sonra bir bir yeşeren gençler.. Zamanla yakalanan istikrar.. Geç de olsa gelen şampiyonluk ve ardından çorap söküğü gibi gelen başarılar.. Şampiyonluklar.. Kupalar..

O, bir teknik direktörden daha fazlası.. O, Britanya topraklarına ayak basmış en büyük futbol adamı.

O, dünyaya Ryan Giggs'i, David Beckham'ı, Paul Scholes'u, Neville kardeşleri armağan eden adam. O, elindeki malzemeyle her zaman en iyisini yapan, Brown'la, Chadwick'le, Fletcher'la, O'shea ile şampiyonluklara koşan adam.

Onun yarattığı adamlar uzun yıllar büyük bir istikrarla top koşturabiliyor. Yuvadan uçanlar evlerini özlüyor, formlarını kaybediyor, hatta bazıları futbol sahnesinden siliniyor.

O, dünyanın zirvesindeki David Beckham'ın kaşını açıp devre arasında oyundan alarak bir daha taraftarının önüne çıkmasına izin vermeyerek takımdan gönderecek kadar acımasız, en büyük rakiplerinden biri olan Mourinho'nun arkasından "onu özlüyorum" diyebilecek kadar dürüst bir adam.

O, Jaap Stam'ı göndermesinin ve ardından Laurent Blanc’ı savunma bloğunun ortasına oturtmaktan duyduğu pişmanlığı gizlemeyecek kadar olgun, sevmediği yorumlara yer verdiği için BBC'ye ambargo koyabilecek kadar huysuz bir adam..

Beckam olayı sonrasında gazetecilere "o kramponu tekmeleyerek David'in kaşını yarabilecek olsaydım takımda serbest vuruşları ben kullanırdım," diyen de o, "Futbol istatistikleri mini eteğe benzer. Birçok şeyi gösterir ancak asıl merak edileni göstermez," diyen de..

Cristiano Ronaldo'yu 1 sene boyunca zorla oynatan da o, haftalığı 40 pounda çalışırken elinde megafonla takımının maçına taraftar toplamaya çalışan da..

O, en alttan tırnaklarıyla kazıya kazıya dünyanın zirvesine çıkmış ve krallığını ilan etmiş bir şövalye..

Her sene korkutuyor beni.. Glazer geldi, “gidiyorum,” dedi hopladım. “Yaşlandım, gidiyorum,” dedi hopladım. “Kariyerimi Cafu futbolu bırakınca bitireceğim,” dedi hopladım.. Manchester United taraftarı olmamama rağmen seviyorum bu adamı, futbolunu ve takımını izlemeyi.

Otoriteni, zaman zaman küstahlığa varan demeçlerini ve ağzındaki nal kadar sakızını seviyoruz hocam! Sen gittikten sonra Premier League asla eskisi gibi olmayacak!

Not: Hayatını anlattığı kitap “Managing My Life”.. Bayinizden ısrarla isteyiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder