22 Haz 2010

Hey gidi 96..



Muhtemelen izlediğim en iyi turnuvaydı Euro 96.. Sebebi Türkiye olarak ilk katıldığımız Avrupa Şampiyonası olması değildi ama. Evimize gol atamadan dönmüş olmamıza rağmen güzel bir macera olsa da bu turnuvayı benim için özel kılan şey, oyun tarzıyla ilham veren birçok oyuncunun İngiltere'de filizlenmiş olmasıydı..

Hem Hagi, Stoichkov, Guerin, Djorkaeff, Donadoni, Möller, Zubizaretta, Klinsmann, Deschamps gibi kariyer ve isim sahibi futbolcuları izlemek hem de Zidane, Shearer, Poborsky, Nedved, Reiziger, Kluivert, Henchoz, Dugarry, Nesta gibi yıldızların doğuşuna tanıklık etmek eşsiz bir keyifti..

Neler olmuştu turnuvada?

İngiltere, Hollanda ile birlikte İskoçya ve İsviçre'nin içinde bulunduğu gruptan rahatlıkla çıkmıştı. İnsanlar Blackburn Rovers'ın genç forveti ve son maçta Hollanda filelerine 2 gol birden bırakan Alan Shearer'ı fark etmeye başlamıştı..

Fransa ile İspanya ilham veren oyunlarıyla turnuvaya renk katan Penev'li, Kostadinov'lu, Ivanov'lu, Letchkov'lu ve elbette Stoichkov'lu Bulgaristan ile turnuvanın hayal kırıklığı Romanya'yı geçmişti..

Tarihin en güçlü kadrolarıdan birine sahip olan Almanya ile turnuvanın en büyük sürprizi Çek Cumhuriyeti, İtalya ve Rusya'yı saf dışı bırakırken tüm dünya Karel Poborsky'nin "bizi küçümsemesinler, bu takım kupayı alacak" demecine gülüyordu..

Portekiz ve Hırvatistan da içinde bulunduğumuz grupta son şampiyon Danimarka'yı ve bizi saf dışı bırakarak bir üst tura çıkmıştı. Alpay'ın Goran Vlaovic'e takmadığı çelme ve Portekiz'in savunmasının göbeğinde görev yapan Fernando Couto'dan yediğimiz kafa golü aylarca konuşulsa da elimizde kalan tek şey Alpay'ın aldığı Fair Play ödülü olmuştu..

Çeyrek finalde ev sahibi İngiltere penaltılarla İspanya'yı, Almanya Boksic ve Suker'in Hırvatistan'ını, Fransa gencecik Hollanda'yı (penaltıyı Seedorf kaçırmıştı dün gibi hatırlarım) Çek Cumhuriyeti de Portekiz'i elemişti. (böylece grubumuzdan çıkan takımlar çeyrek finalde badem olmuştu)

Yarı finale gelindiğinde hala orada nasıl olduğu anlaşılamayan bir Çek Cumhuriyeti vardı.. Old Trafford çimlerinde Fransızlarla kapışan bu genç adamlar 0-0 biten maçın ardından penaltılarla isimlerini finale yazdırmanın sevinci ve şaşkınlığı içindeydi..

Wembley'de ise bir dram yaşanıyordu. Alan Shearer daha 3. dakikada Almanya filelerini havalandırmış ve gol krallığını ilan etmişti. Şov sürerken Beşiktaş forması giyen Stefan Kuntz İngilizleri susturmuş ve yine penaltı atışları sonucunda (yanılmıyorsam Southgate kaçırmıştı) takımını finale taşımıştı.

Ev sahibi elenmişti ve Gary Lineker yine haklı çıkmıştı. Futbol 90 dakika oynanan ve sonunda hep Almanların kazandığı bir oyundu. Tamam Almanlar finaldeydi ama Çek Cumhuriyeti neydi yahu?

Final maçını hatırladıkça hala tüylerim diken diken olur..

Bir tarafta Köpke, Sammer, Hassler, Moller, Klinsmann, Bierhoff, Helmer, Basler ve Ziege; diğer tarafta Smicer, Poborsky, Nedved, Nemec, Kuka ve tabii ki Kouba..

Golsüz geçen ilk yarının ardından 60. dakikada Berger rüyayı gerçek kılma adına ilk adımı attı (o anda Karel Poborsky'nin ilk tur maçlarından sonra yaptığı açıklamalara gülenlerin yüzlerini görmek isterdim açıkçası) ancak 73. dakikada Bierhoff umutların katili oldu.. Altın gol yine Bierhoff'tan geldi ve kupa Almanya'nın oldu..

Bu kadar kaliteli kadroları bir daha hangi turnuvada izleyebileceğiz bilmiyorum ama o günün futbolunu özlüyorum açıkçası.. Rakibine kart göstertmek amacıyla çimlerde yuvarlanan şarlatanlar yoktu Euro 96'da.. Saçma sapan hakem hataları yoktu.. Genç yıldız adayları ve yıldızlar vardı.. Ego yoktu.. Teknik direktörüne küfreden futbolcular yoktu.. Sadece futbol vardı..

Özledim ulan..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder