1 Kas 2010

Aynı biz!

1980’lerde holiganizm ve uluslar arası arenadaki istikrarsızlıklardan çeken İngilizler, futbol dünyalarını baştan yaratmaya karar verdiler. Hükümetin başını çektiği bu “yeniden yapılanma” projesinde kulüplere ciddi miktarda fon aktarıldı. Bu yeniden yapılanma çalışmaları içinde stadyumların yenilenmesi, holiganlığın önünün alınması ve milli takımın yeniden yapılandırılmasının yanında genç oyuncuların yetiştirilmesi de önemli bir kalem oldu.

Genç Wayne

Çok sıkı kurallar eşliğinde her bir Premier League ekibinin birer “Gençlik Akademisi” oluşturmasına karar verildi. Oldukça detaylı hazırlanan çalışmalar sonucunda sadece “süper yetenek avcılığı” ile sınırlı olmayan, genç oyuncuların hayata bakışlarını, beslenme alışkanlıklarını, davranışlarını ve hatta alışkanlıklarını bile şekillendiren bir sistem oluşturuldu.

“Gençlik Akademileri”nde kuralların sıkılığı birçok kulüp tarafından eleştirilse de sistemin yozlaşmasına engel olması ve sağlıklı bir şekilde çalışması açısından önemli bulunduğu için itirazlar sınırlı kaldı.

Takımların U9’dan U18’e kadar birçok “mini” takım kurmalarını zorunlu hale getiren sistemin kuralları arasında oyuncuların asgari ve azami kontrat süreleri, oynayacakları maç sayıları ve hatta tesislerden evlerine azami ne kadar zamanda ulaşmaları gerektiğine kadar birçok düzenleme yer alıyor.

Örneğin; oyuncularla 13 yaşına kadar sadece 1 senelik anlaşma yapılabiliyor. Böylelikle hem kulüpte rahat edemeyen oyuncular hem de oyuncuda gelecek görmeyen kulüpler daha rahat hareket edebiliyor. Oyuncuların eğitimlerini aksatmaması ve ailevi sorunların önüne geçilmesi açısından evlerine (yaş gruplarına göre) 45 ila 90 dakika mesafedeki tesislerden ötesine gitmeleri yasaklanmış durumda. Akademi personelinin Federasyon tarafından belirlenmiş eğitimleri tamamlamış olması şart. Oyuncuların belirli bir sayıdan fazla ya da az maç yapmaları da yasaklanmış durumda.

Bu düzenlemeler Premier League kulüpleri tarafından o kadar ciddiye alınmış durumda ki her yıl milyonlarca Pound bu akademilere aktarılıyor. Akademideki her bir oyuncunun her adımı takip ediliyor, istatistikleri ve gelişim tablosu detaylı veri tabanlarında izleniyor. Her yıl yüzlerce genç kadrolara alınıyor ve yeterli gelişimi gösteremediğine inanılan bir o kadarı da serbest bırakılıyor. Kulüplerin “scouting” ağı her geçen gün genişliyor ve serbest bırakılan gençlerin yerini alacak en iyi alternatiflerin tespiti için 8-10 yaşlarındaki gençler düzenli olarak takip ediliyor. Hatta “Ön Akademi” sistemi ile bir uydu takım içinde U6, U7 ve U8 takımları oluşturuluyor zira “dışarıdan” oyuncu getirme şansları olmayan bu akademilerin yakın çevrelerindeki yetenekleri gözden kaçırma lüksü bulunmuyor. Serbest bırakılan oyuncuların ise futbola devam edebilmeleri için daha küçük takımlarla temaslarda bulunuluyor, oyunculara yer açılıyor.

Gençler, akademi turnuvaları ile “rekabetçi oyun” ile tanışıyorlar ama Akademi takımlarının maç kazanmak ya da şampiyon olmak gibi bir amaçlarının olmadığı herkesçe kabul ediliyor. Önemli olan nokta oyuncunun futbol yeteneklerinin yanı sıra zihinsel yeteneklerini de geliştirebilmesi.

Yapılan çalışmalar, alt yapıdan yetişen bir oyuncunun kulübe maliyetinin 2,5-3 milyon pound seviyesinde olduğunu gösteriyor. Kulüplerin bu maliyete katlanmasının arkasında ise bir tek güdü yatıyor.. Yeni bir Wayne Rooney yaratmak..

Aynı biz!

Bunlar, bırakın bu ya da benzer bir sistemi, “scouting” kelimesinin karşılığını bile dilinde barındırmayan bir ülkenin vatandaşları olan bizlere masal gibi geliyor değil mi?

Ama yok! Rijkaard’ın “teknik direktör olup olmadığı”nı sorgulamak, Nihat ve Nobre gibi adamlara trilyonlar yatırmak, Bilica gibi kasapları “yabancı oyuncu” diye alıp kadrolarımıza koymak, son yıllarda yetiştirdiğimiz tek genç yeteneğin seks hayatını ulusal kanallarda tartışmak daha kolay, daha verimli..

Not: Wayne Rooney, Aaron Lennon, Theo Walcott, Ashley Young, Tom Huddlestone, Joe Hart ve Kieran Gibbs gibi isimler bu yeni sistemin ürünleri. Bakalım 1966’dan beri kazanamadıkları Dünya Kupası’nı ve bitmek bilmeyen Avrupa Şampiyonluğu hasretini bu sistemin hasadı dindirebilecek mi?


Bekleyip göreceğiz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder