7 Ağu 2010

Geçip giden yılları kovalamak..

Hey gidi koca Gazza!
Kimi der, “vay be tanışalı 20 yıl olmuş,” kimi der “üniversiteyi bitireli 10 yıl oldu halbuki kampus kapısından içeriye ilk adım attığım günü dün gibi hatırlarım..”

Bense bir acayibim.. “Gary Neville 35 olmuş,” diye hayıflanırım.. 1992 yılında bir UEFA Kupası maçında saçlarını ortadan ayırmış gevrek gevrek sırıtan gencecik bir sağ bektir o benim için.. “Vay be,” derim, “Owen bile kariyerinin sonuna gelmiş..” Sonra bakarım.. Milyonları peşinden koşturan adamlar olmayan kardeşim yaşında.. 1989 doğumlu Thomas Müller Dünya Kupası’nı sallıyor.. 1987 doğumlu Messi “uzaylı” diye anılıyor.. İşte yılların geçtiğini böyle anlarım ben.. "28 yaşıma geldim.. Futbolcu olsaydım ancak 5-6 yıllık bir kariyerim kalmıştı," derim.. "Fergie'nin Çaylakları"nın göz bebeği, tazecik David Beckham'ın ilk Şampiyonlar Ligi maçını, Galatasaray'a attığı golü ve yaşadığı tarifsiz sevinci hatırlarım.. Sonra bir bakarım 35 olmuş.. Büyüdüğümü, daha doğrusu yaşlanmaya başladığımı ancak futbolcular aracılığı ile yakalayabilen bir adamım ben..

Babam bana futbolcuları ya da maç anılarını anlatabilecek kadar uzun yaşayamadı, onunla hiç stadyumda maç izleyemedim.. O kadar şanslı biri değildim. Yine de diğer aile büyüklerimin anlattıklarını düşünürüm zaman zaman.. Maradona derlerdi hep.. Pele derlerdi.. Socrates, Zico, Bettega, Rossi derlerdi.. “Olur mu,” derdim.. "Laudrup var, Klinsmann var, Vialli var!”

Onları şimdi anlıyorum..

Sanırım ben de çocuklarıma Koeman’ı ve kalecilere korku salan şutlarını anlatacağım. Adidas’ın onun için tasarladığı kramponun reklamını televizyonda ilk gördüğümde yaşadığım heyecanı anlatacağım.. Gullit’i anlatacağım.. “Her iyi futbolcudan iyi teknik direktör olmaz evlat,” diyeceğim.. Frank Rijkaard'ın İtalya 90'da Rudi Völler'e nasıl tükürdüğünü anlatıp "fair play," diyeceğim.. Sonra Bergkamp’ı, uçak korkusunu, liderliğini, enfes çalımlarını anlatacağım.. Shearer’ı anlatacağım. İlah olmanın ne demek olduğunu.. Paranın her şey olmadığını.. Batigol’ü ve Roma formasıyla Artemio Franchi’de attığı ilk golü, göz yaşlarını anlatacağım..


Onları şimdi gerçekten anlıyorum..

Yıllar sonra, sahip olabilirsem eğer çocuklarım gelecek, “Baba?" diyecek.. "Oliver Grenivo ne süper adam değil mi?” Halbuki kim tutabilir ki Bergkamp’ın yerini? Kim daha iyi olabilir ki Gabriel Omar Batistuta’dan?

Mesela bugün sorsalar Quaresma-Guti-Robinho üçlüsü mü Metin-Ali-Feyyaz mı diye düşünmem bile.. Değişmem, değişemem ki onları! Tıpkı büyüklerimin Şeref Görkey'i, Baba Hakkı'yı, Şükrü Gülesin'i, Sabri Dino'yu Şenol ve Birol'u değişmediği gibi..

Ali Ece üstadın da dediği gibi aslında.. “Futbol hiç büyümek istemeyen, büyümeyi ısrarla reddeden çocukların oyunudur..” Buna tutunuyorum, burada takılıyorum sanırım..


Bilmem ki..

1 yorum: